Yazın ilk sıcak esintisiyle birlikte, kendimi hep aynı hayale kaptırıyorum: Akyaka’da bir sabah…
Gözlerimi çam kokusuna, kuş seslerine ve hafif bir esintiye açmak. Denizin tuzlu kokusunu derin bir nefesle içime çekmek. Ve sonra kayıtsız bir huzur… Sanki dünya dönmüyor da sadece ben yavaş yavaş uyanıyorum.
Akyaka benim için sadece bir tatil beldesi değil. Orada hayat biraz daha yumuşak, insanlar biraz daha güleryüzlü, zaman biraz daha ağır akar gibi. Sabahları Azmak’ın kenarında bir kahvaltı sofrasında, suyun sesine karışan sohbetler… Akşamüstü, kayıkların ağır ağır süzüldüğü saatlerde gökyüzü pembeye dönerken içimi de pembeye boyayan bir sessizlik.
Küçük bir çocuğun Azmak’ta balık tutmaya çalıştığı o neşeli kahkaha… Penceresinden sarkan begonviller… Bir köy kahvesinde içilen çayın tadı… Hepsi bana kalbimi hatırlatıyor.
Çünkü Akyaka’da zaman, aslında kalbimizin ritmi gibi atıyor. Acele yok, telaş yok. Sadece yaşamak var.
Kimi zaman "neden burası?" diye soruyorlar bana. İşte tam da bu yüzden:
Orada yürüdüğüm sokaklarda gördüğüm kediler bile bir türlü sükuneti fısıldıyor.
Orada, her gün biraz daha insan olmayı, biraz daha yavaşlamayı, biraz daha dinlemeyi öğreniyorum.
Belki de en çok bu yüzden Akyaka’yı seviyorum.
Orada, dünyanın hızına kapılmadan, kalbimin hızını dinleyebiliyorum.
Ve biliyorum ki bu yüzden, Akyaka bana çok şey öğretti.
Bu yüzden Akyaka, benim yazım, benim şehrim.
Mehmet Ali ÇOTAOĞLU
Hana Travel
Genel Müdür