Bugün gökyüzü biraz daha sessiz.
Çünkü bir adam gitti.
Bir kelime ustası, bir perde arkasından haykıran yönetmen, bir dost, bir hak savunucusu, bir inatçı barışçı: Sırrı Süreyya Önder.
Onu sadece siyasetin dar kulvarına sıkıştıranlar, ne kadar büyük bir yüreği, ne kadar keskin bir zekâyı, ne kadar zarif bir dili kaçırdıklarının farkında mıdır bilmiyorum. Ama ben onu tanıyan biri olarak şunu çok iyi biliyorum: O, bu coğrafyanın vicdanına seslenen ender adamlardan biriydi.
Sırrı, gülümseyerek haykırırdı.
Kızdığı zaman bile nezaketin ardına saklardı öfkesini.
Bir şiir okurken gözleri dolardı, ama dudaklarında hep bir tebessüm olurdu.
Bazen bir meclis kürsüsünde adalet için konuşurken görürdük onu, bazen bir film setinde halk için perdeyi aralarken.
Siyaseti, bir koltuk savaşı değil; hakikatin ve vicdanın kürsüsü olarak gördü.
Sinema onun için sadece sanat değil; bir halkın iç sesiydi.
Onun yazdığı her senaryo, kurduğu her cümle, yürüdüğü her yol barışa, eşitliğe ve insanca yaşama çıkar.
İşte bu yüzden gidişi yalnızca bir kayıp değil, bir suskunluktur aynı zamanda.
Sırrı Süreyya Önder, hayatı boyunca zor olanı seçti.
Daha kolayına kaçabilecekken; “zor ama doğru olanı” tercih etti hep.
Belki de bu yüzden herkes onu sevdiği gibi, biraz da sessizce hayranlık duydu.
Bu köşede yazdığım her cümlede, ondan öğrendiğim bir şey vardır.
Bir duruş, bir üslup, bir haysiyet…
Şimdi kelimeler eksik, ama biliyorum: O, geride çokça iz bıraktı.
Bir cümlesiyle kalpleri yumuşatan, bir bakışıyla inadın inceliğini öğreten bir adamdı.
Kendisiyle çoğu zaman aynı fikirde olmasam da, bu kadar sevdirebilen başka biri var mı diye sormadan edemiyorum.
Elveda Sırrı Abi...
Bu topraklarda senin gibi adamların eksikliği çok hissedilir.
Ama inan, bizler senin düşlerini unutmadan yaşamaya devam edeceğiz.
Çünkü sen, sadece bir adam değildin.
Sen, bu halkın iç sesi, mizahı, yarası ve umuduydun.